8 Şubat 2015

Anaksagoras; "Güneş; Tanrı değil, Ateş!"

Anaksagoras

AnaksagorasYeryüzündeki her şey elementlerden oluşur. Taşta, toprakta, bitkide her ne var ise sizin bedeninizde de o vardır. Yüzyıllar öncesinden Anaksagoras "Her şeyde, her şeyden bir parça vardır" derken, bunu mu kastediyordu acaba ? O halde Anaksagoras'a sormazlar mı, "Madem öyle! Taş, toprak düşünemezken; insanoğlu nasıl düşünebiliyor?" Düşüncenin de bir yapı taşı var mıdır acaba ? 

Kimine göre Anaxagoras aklı ve maddeyi ayırarak, düşünceyi "her şey"den; yani maddeden ayrı olarak düşünmüş; kimine göre ise aklı ve maddeyi bir tutarak, düşünceyi de maddesel bir şey olarak ifade etmiştir. İsterseniz Anaksagoras'ı tanıdıktan sonra nasıl düşündüğüne siz karar verin. 




Anaksagoras
Anaksagoras (M.Ö.500-M.Ö.428) bugünün  İzmir Urla civarlarında kalan Klazomenai de dünyaya gelmiş. Varlıklı bir aileye mensup olduğu bilinmekte, ancak O bütün servetini bilgi ve felsefe uğrunda harcayacak kadar da bilge bir kişiliğe sahipmiş. Doğduğu topraklar nedeniyle İyonya'lı Doğa filozoflarını, Efes'li Herakleitos'u tanıyıp düşüncelerinden haberdar olduğu kesin. Ancak O kendisini Elealı Parmenides'e daha yakın hissetmekte, hatta kendi felsefi görüşlerini oluştururken, Parmenides'in fikirlerini kendisine mihenk taşı olarak almaktadır. 

Anaxagoras'ın yaşadığı zamanlar Atina'nın yükselişte olduğu bir dönemdir. Muhtemelen bundan etkilenen filozof, doğduğu toprakları bırakarak, Atina'ya yerleşmiştir. Bu durum Anaksagoras için kişisel bir seyahat olabilir, ancak yüzyıllar sonra tarih kitapları, felsefeyi Atina'ya taşıyan kişinin Anaksagoras olduğunu yazacaktır. Nitekim pek çok ünlü düşünür ve siyasetçinin Atina'da Anaxagoras'ın öğrencisi olduğu, bunlar arasında Sokrates'in de bulunduğu söylenmektedir. 

Parmenides'ten etkilendiğini belirttiğimiz Anaksagoras da tıpkı O'nun gibi hiç bir şeyin yokluktan varlığa gelmediğini, varlıktan da yokluğa geçemeyeceğini; varlığın ezeli ve ebedi olduğunu; oluşun ve değişimin ise olmadığını düşünüyordu. Ancak Anaksagoras muhtemelen diğer doğa filozoflarının ve özellikle Herakleitos'un da düşüncelerinin bilincindeydi. Efes'li Herakleitos'un doğadaki değişime, her şeyin akış içerisinde oluşuna dikkat çeken felsefesini de biliyordu. Parmenides'in duyu verilerini tamamen göz ardı etmesini, doğadaki değişime sırtını dönmesini O da kabul edememekteydi. Anaksagoras bir nevi Parmenides ile Herakleitos'a ait iki uç felsefi görüşü, ortada birleştirecek bir felsefi sistem ortaya koydu. 
Anaksagoras

Duyu verileri ile hakikatin özünü tamamen göremeyebiliriz, ancak hakikate ulaştıracak verileri elde edebiliriz diye düşünüyordu. O'na göre her şeyi meydana getiren temel öge ; kendisi meydana gelmemiş, ezeli ve ebedi olan spermata adını verdiği tohumlardan oluşmaktaydı.  Etrafımızda ne kadar çok nitelik var ise, o kadar sayıda tohum vardı. Bu tohumlar birbirleri ile birleşerek ya da ayrılarak farklı farklı maddelerin oluşmasına sebep oluyorlardı. Bu nedenle de her şey sonsuza kadar bölünebilir, sonsuz küçük, sonsuz büyük olabilirdi.  Bu fikirler bize hem atomculuğu, hem de modern kimyanın elementlerini hatırlatmakta, öyle değil mi ? 

AnaksagorasAnaksagoras sadece ana maddeyi ve oluşu anlatmakla kalmamış, hareket ettirici gücü de izah etmiştir. Evrenin oluşumundan önce, tüm spermataların birbirleri ile karışmış halde ve çevrelerinin esir ile kaplandığı kaos ortamında bulunduklarını, bu spermatalardan ayrı, tamamen yalın; düşünce , akıl, düzen verici anlamlarındaki "Nous"'un bu kaos ortamındaki tohumları birbirlerinden belli bir amaç ve düzen çerçevesinde ayrıştırarak, evrenin oluşmasını sağladığını belirtmektedir. Burada Nous, evrene düzen veren güç, akıl, düşünce anlamlarında kullanılmış. Anaksagoras; Nous'un tamamen saf, çok ince spermatalardan oluşmuş ama kendisi hiçbir şey ile karışmamış bir madde olduğunu belirtmekte, maddelerin spermatalardan oluştuğunu ancak bazılarının Nous'tan da pay aldığını belirtmektedir. Evrenin belli bir düzen ve amaç çerçevesinde oluşumundan bahsetmekle "teleoloji" yani oluşumun belli bir erek ile gerçekleştiğini savunan ilk düşünürdür. 

O'ndan sonra gelen bir kısım düşünürler; Anaksagoras'ın Nous'u her şeyin üzerindeki düzenleyici, hiçbir şey ile karışmamış bir güç olarak nitelendirmesine bakarak akıl ve maddeyi birbirinden ayırmış olduğunu iddaa etmektedirler. Dikkat edilir ise filozof; bazı şeylerin Nous'tan da pay aldığını belirtmiştir. Örneğin insanoğlu tohumlardan oluşmuş bir maddedir, ancak Nous'tan da pay alan kısmı yani ruhu,aklı, düşünme yetisi de mevcuttur. İşte bu Nous'tan pay alan kısmı maddesel bir özelliğe sahip değildir. 

Diğer bir kesim düşünür ise;Anaksagoras'ın aklı ve maddeyi birbirinden ayırt etmediğini, zira Nous'un da çok ince spermatalardan oluştuğunu belirttiğine göre, maddeyi ve aklı oluşturan her şeyin kökende maddesel olduğunu belirtmektedirler. Anaksagoras'ın neyi ifade etmek istediğini sizlere bırakarak biz felsefi görüşlerine kaldığımız yerden devam edelim. 

İşte bu kaos ortamında Nous sayesinde ayrışan tohumlar; birbirlerinden tamamen ayrılmamışlardır. Örneğin elimize aldığımız "altın" saf altın tohumlarından oluşmamakta, içerisinde altın niteliklerini baskın olarak taşıyan tohumların yanı sıra diğer spermataları da ihtiva etmektedir. Ancak; bizlerin duyu verilerine, daha baskın karakteri algılayabildiğimizden, altın olarak görülmektedir. Taş, toprak da böyle değil midir; içerisinde pek çok çeşitli element ihtiva etmez mi? Anaksagoras'ın dediği gibi "Her şeyde her şeyden bir parça vardır." 

Evrenin oluşumunu izah eden Anaksagoras dikkatini gökyüzüne de yöneltmiştir.
Ya da gökyüzü O'nun ayağına gelmiştir demek daha doğru olacak sanırım, zira Anaksagoras yeryüzüne düşmüş bir gök taşını inceleme imkanı bulmuştur.Buna bakarak, gök taşının soğumuş bir ateş kütlesi olduğu sonucuna varmış, gök yüzündeki gezegenlerin de tıpkı yeryüzü gibi taştan, topraktan yapıldığını söylemiştir. 
Anaksagoras

Gerek felsefesi, gerekse gökyüzüne dair söylemleri ile filozof Atina halkında memnuniyetsizliğe yol açmıştır. Zira gökyüzüne, özellikle de gezegenlere mitolojik anlamlar yükleyen, hatta bunları Tanrılaştıran halkın, kutsalına dokunmuştur Anaksagoras, korkusuzca. 

Daha da ileri giderek Atina halkına; tanrı diye iddaa ettikleri ay'ın bir taş kütlesi olduğunu, Güneş'in ise çok büyük bir ateş topu olduğunu söyleme cesaretini göstermiştir. Bütün bunların neticesinde mahkemeye verilmiş, hatırı sayılır siyasetçi dostları sayesinde hayatını kurtarmışsa da daha fazla Atina topraklarında yaşamasına izin verilmemiştir. Yeniden, doğduğu topraklara geri dönen Anaksagoras bugünkü adıyla Çanakkale'ye yerleşip, ömrünün geri kalanını burada sonlandırmıştır.

Bugün bilim bize Güneş'in yapısında hidrojen ve helyum atomlarının bulunduğunu ve O'nun küre şeklinde, yüksek ısıya sahip bir yıldız olduğunu söylemekte. Güneş'e baktıkça siz de Atina'dan kovulan Anaksagoras'ın adını anmayı unutmayınız... 


Anaksagoras






Creative Commons Lisansı
Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir.Tüm Yazılar Creative Commons Al 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.

2 yorum:

  1. anaksagoras sokratesin hocasımıymış? yeni öğreniyorum

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Platon'un Phaidion adlı eserinde, Sokrates Anaksagoras'ın dersinden söz eder.Muhtemelen tarihçiler de
      bundan esinlenerek, Sokrates'in Anaksagoras'ın öğrencisi olabileceği ihtimali üzerinde durmuşlardır.

      Sil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...