5 Mayıs 2015

Türkiye Kendi Rönesansını Ne Zaman Gerçekleştirecek?

Rönesans Felsefesi

FelsefeTürkiye'nin yönetim biçimi, hukuk düzeni, parlamenter sistemi v.b. üzerine tartışmalar; Cumhuriyetin kurulduğu günden bu güne dek bir türlü sonlanmamıştır. Özellikle son dönemlerde başkanlık sistemi mi diktatörlük mü, yargı bağımsız mı yoksa katledilmekte mi, kuvvetler ayrılığı tehlikede mi gibi sorular daha sık sorulmakta, birbirine tezat fikirler dile getirilmekte, karmaşa daha da artmaktadır. Bu soruların her birine tek tek yanıt vermeden önce, sorulması gereken ana soru ise şudur; Osmanlı İmparatorluğu gibi uzun bir geçmişe dayanan medeniyetten, tarihsel koşulların değişmesi sonucu bir ulus devlete evrilerek kurulan ve bu haliyle doksan yıllık mazisi bulunan Türkiye Cumhuriyeti'nde; bu sorular neden hala sorulmaktadır? Ülkenin devlet yapısı ve toplumsal, kültürel, sosyal kurumları bu sorulara tatminkar yanıtlar verebilecek ya da soruları def edebilecek olgunluğa neden hala erişememiştir ?

İşte bu temel soruya bir kısım aydınlar, Avrupa toplumlarını baz alarak; günümüz batı toplumlarındaki yerleşik kurumların oluşma sürecinde, Rönesans ve akabinde Fransız İhtilali neticesinde verilen aydınlanma mücadelelerinin etkili olduğunu, aynı mücadelelerin ise ülkemizde yaşanmadığını, devlet yapılanması sürecindeki yenileşme taleplerinin, toplumdan değil, otoritelerin talepleri ve yaptırımları neticesinde yukarıdan aşağıya doğru dikte ettirilerek uygulandığını, dolayısıyla toplumca özümsenip anlaşılamayan bu nedenle de benimsenemeyen bu yeni yapılaşma üzerindeki tartışmaların da sonlanmadığını belirtmektedirler.
Her toplumun kendine özgü karakteri ve tarihsel geçmişi olması nedeniyle; birbirleriyle kıyaslanması ne kadar doğru bir harekettir, tartışmalıdır. Ancak her halükarda günümüzü anlamak, geçmişi anlamak ile mümkündür. 

Rönesans, 15. ve 16.yy. arasını kapsayan; Orta Çağ ile Yeni Çağ arasındaki bir geçiş dönemini ifade eder. Orta Çağ, çoğu tarih kitaplarında "karanlık çağ" olarak adlandırılmıştır. Bu dönem dinin baskısı altında, düşünce faaliyetinin kilise babalarının tekelinde olduğu bir dönemdir. Felsefe, salt bir din felsefesine indirgenmiş; filozoflar, ki başta Aristoteles; kilise otoritelerinin elinde Hristiyanlığın öğretilerine göre çarpıtılarak yorumlanır hale gelmiştir. Özgür düşünceye yer olmadığı gibi insanın da değerinin olmadığı bu çağda, insan oğlunun yeryüzüne bir günahkar olarak geldiği, bu günahtan arınmak için ibadet etmesi ve bu dünya için değil, öteki dünya için yaşaması gerektiği vurgulanmıştır. Akıl ve vahyin birbirinden ayrılmadığı bu dönemi en güzel özetleyen cümleler yine bir Orta Çağ filozofunun deyimiyle "Anlamak için inanıyorum" düşüncesidir. Sorgulayan, deneye ve gözleme dayalı rasyonel aklın yerini, koşulsuz inanç almıştır.

Özetle; düşüncenin susturulduğu, insanın değersizleştirildiği bu karanlık döneme bir başkaldırıdır, Rönesans. Kelime anlamı ile "yeniden doğuş" olarak ifade edebileceğimiz bu süreçte, yeniden doğan nedir? Öncelikle Antik Çağın o çok renkli, sorgulayan, deney ve gözleme dayalı, doğayı, insanı, toplumu irdeleyen düşün dünyasıdır. Antik dönem filozofları gün yüzüne çıkarılmış, eserleri anlaşılmaya, anlamlandırılmaya çalışılmıştır. İnsan; evrenin merkezine yerleştirilerek, kaybettiği değeri kendisine geri kazandırılırken, öte dünya odaklı yaşam inanışının yanı sıra, bu dünyanın da değerine dikkat çekilmesi, bilimsel gelişmelere de ivme kazandırmıştır. İnsanın gücü ve bu gücüyle başarabilecekleri özellikle vurgulanmış, tüm bunlar bireyin değerini arttırarak, Hümanist akımı gün yüzüne çıkarmıştır. İşte Rönesans; 17. yy ile birlikte Avrupa'da doğacak Aydınlanma Hareketinin de başlatıcısıdır.


Rönesans

Türkiye örneğine geri döndüğümüzde, yakın geçmişimizde yaşanmış pek çok karanlık dönemler olmuştur. Askeri darbeler, sivil darbeler, din kisvesi altında cemaatlerin gizli darbeleri, medyanın yönlendirilmesi, yargının siyasallaştırılması v.b. süreçler geçmişte olduğu kadar günümüzde de yaşanmaya devam etmektedir. Tüm bunlar elbette Türkiye'nin Orta Çağ sürecinde olduğunun kanıtı değildir. Zira yanlışlar kadar, umut vericidir ki, doğruların da sesi duyulabilmektedir. Kim bilir, belki Türkiye, karanlık ile aydınlık arasındaki kendi Rönesansını yaşama gayretindedir. 

Avrupa kendi mücadelesini verirken, önce geçmiş değerlere; Antik Çağ kültürüne dönmüş, mevcut birikimlerine yeni değerler katarak ilerlemiştir. Peki ya ülkemiz, geçmişini  rasyonel akıl ile değerlendirme başarısını gösterebilmekte midir? Çoğu muhafazakar kesim Osmanlı'nın eteğine yapışıp, Cumhuriyet değerlerini acımasızca ezip geçer iken, çoğu sosyal demokrat ise Cumhuriyete dayanarak, Osmanlıyı yok farz etmektedir. Bu halimiz ile Platon'u, Aristoteles'i kendi doktrinlerine göre yorumlayıp, tepetaklak eden kilise babalarından ne farkımız vardır? Belki de hepimizin, ideolojik bakışlı gözlüklerimizi bir an için çıkarıp, geçmişe akıl gözüyle bakmamızın vakti çoktan gelmiştir.

Türkiye'nin Rönesansı gereğinden fazla uzamış, artık Aydınlanma Çağına geçmesinin vakti gelmemiş midir ? 

Bunlar da ilginizi çekebilir. 

Creative Commons Lisansı
Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir.Tüm Yazılar Creative Commons Al 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.

2 yorum:

  1. Yine güzel güzel bir konuya değinmişsiniz. Görüşlerinize katılmakla birlikte, şunu belirtmeliyim ki, Türkiye' nin kendi rönesans'ını yaratmasını olanaklı görmüyorum.Bu görüşüm sadece ülkem için değil, diğer ülkeler için de geçerli. Neden? Çünkü Avrupa uygarlığı dünyanın geri kalanına kendini dayatmış yegane uygarlıktır. Bunu fetih ve yerleşimleriyle, ekonomik gücüyle, fikirlerinin gücüyle ve başka halkların istediği her şeye sahip olmasıyla başarmıştır. Günümüzde bütün ülkeler Avrupa' dan çıkan bilim ve teknolojiden yararlanıyorlar ve bilim de bir Avrupa icadıydı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "Ülkelerin kaderi, bulundukları coğrafi konumla belirlenir" derler. Türkiye'de bir yanıyla çağdaşlaşmaya çalışırken, bir yandan Ortadoğu paçasından çekiveriyor. Ama ben yine de umutsuz olmamalıyız diye düşünüyorum. Yavaş ilerlese de Türkiye de kendi aydınlanmasını yaratacaktır.

      Sil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...