Giordano Bruno
Tarih, doğruları söylemekten korkmayan, bu uğurda mücadele edip canını verenleri ölümsüzleştirir. Gerçeklere yüzünü çeviren, insanlığın doğruya ulaşmasına engel olup doğruları haykıranları susturanlar ise tarihin çöplüğünde kaybolup gitmeye mahkumdur. Sokrates, baldıran zehirini içerken ölüme değil, ölümsüzlüğe uğurlanıyordu. Roma'da, Campo dei Fiori Meydanı'nda, Giordano Bruno'nun bedeni diri diri yakılırken ateşi harlamak için Bruno'nun kitapları kullanıldı. Yakılmakla düşünceler susturulur, doğrular saklanır mıydı? Yakıldığı yerde küllerinden yeniden doğan Bruno, bugün devasa heykeli ile insanlığa ışık tutmaya devam ediyor. Ve bizler, tıpkı Sokrates'i yargılayanlar gibi Bruno'yu yargılayanları da çoktan unuttuk bile.
Rönesans felsefesinin şekillenmesinde önemli rol oynayan Bruno, 1548 yılında İtalya'nın Nola kasabasında doğdu. Filippo Bruno klasik edebiyat ve felsefe eğitiminden sonra 1562'de Dominiken Tarikatı'na katıldı ve Giordano adını alarak yaşamı boyunca Giordano Bruno adını kullandı. 1572'de Papazlığa atanana kadar kendisine iki dava açıldı. Çünkü,
- İsa'nın Tanrı olduğunu kabul eden 3'lü birlik inancını kabul etmiyor.
- İsa'nın Tanrı değil olağanüstü bir büyücü olduğunu ileri sürüyor.
- Hristiyanlığın tümüyle akıl dışı ve bilimsel dayanaktan yoksun olduğunu iddia ediyordu.
Bu düşünceleri Kilise'yi de rahatsız edince 1576'da manastırdan ayrıldı. Giordano Bruno'nun sorgulayan ve korkusuz kişiliği ve edebiyatçı, felsefeci ve bilim adamı kimliği ile yazdıkları hem siyasi hem de dini çevreleri rahatsız etmekteydi Bu durum karşısında İtalya'dan kaçacak safhaya geldi. Önce Fransa, ardından İngiltere'ye gitti. İngiltere'de Kopernik dünya görüşü ile tanıştı. Bu karşılaşma aklını özgürleştirerek evrene, doğaya dair sorgulamalarına neden olacak, ufku açıldıkça ortaya koyduğu felsefesi Kiliseyi de sarsarak bir yönü ile hayatının sonuna giden yolu aralayacaktı.
Bruno İngiltere'den sonra Almanya ve İsviçre'de bulunmuş ve gittiği her yerde Kopernik Sistemini savunmuştur. Hatta salt Kopernik Sistemi ile sınırlı kalmayarak, evrenin sınırsız ve sonsuz bir yapıya sahip olduğunu da ortaya koymuştur. Kopernik'in sonsuzlukta dönen dünya görüşü, o dönem Kilise'nin öne sürdüğü yer ve göğü sabit ve birbirinden ayrı gören görüşü ile çelişiyordu. Kilisenin dini inanışlarının sorgulanması ise Bruno'nun yaşadığı dönemde imkansızdı. Nitekim Giordano Brunu bu sorgulamanın vebalini ağır ödeyecekti.
Bruno, Aristo'nun evren kuramının doğru olmadığını, dünyanın sabit durup, güneşin onun etrafında dönmediğini, doğru olanın Kopernik'in kuramı olduğu ve aslında dünyanın güneş etrafında döndüğünü iddia etti. Bununla da yetinmeyerek, yine Kilisenin kabul ettiği yer-gök ayrımına karşı çıkarak, evrenin sonsuzluğu fikrini ortaya attı. Hatta Giordano Bruno için Tanrı ve Evren birbirine içkin sonsuz varlıklardı. Ya da bir diğer deyiş ile Tanrı ve Evrenin birbirinden farkı yoktu. Bruno'nun dönemi için oldukça ileri olan bu görüşler sonucunda filozof, dini sapkınlığa uğramış addedilerek, kilise tarafından aforoz edildi.
Giordano Bruno'nun evreni sonsuz olarak düşünmesi, kilisenin, Antik Yunan'dan alıp kabullendiği yer-gök ayrımını da ortadan kaldırıyordu. Hatta Kilise'ye göre gök Tanrının, yer ise insanlarındı. Dünya, evrenin merkezi değil ise dünyanın insanlar için yaratılmış olduğu inancı da asılsız kalıyordu. Kilisenin asıl korkusu da bu idi, zira evrenin yaratılışında erek yok ise yaratılış inancının da içi boşalıyordu.
Evrenin yapısını ilk sorgulayanlar ilkçağ Yunan filozofları olmuştur. Ortaçağda Platon ve Aristoteles'in metafizik görüşleri, Hristiyanlık dini inanışı ile birleştirilerek Skolastik dediğimiz dogmalar, Kilise Babaları tarafından yaratılmıştır. Dolayısıyla bunlara sorgusuz, sualsiz inanılması gereklidir. Yani kilise, güneşin dünya çevresinde döndüğünü, yıldızların gökte sabit duran birer Tanrısal varlık olduğunu söylüyorsa, o dönemde, bu asla sorgulanmazdı. İşte Kopernik, Bruno, Galilei, Campanelli gibi düşünürler Skolastik Dönem sonları ile Rönesans Döneminde, bu düşüncelere karşıt görüşleri ile bu yanlışlara bağlı kalmamış ve Aydınlanmanın yolunu açmışlardır.
Avrupa'da gezdiği sürece bu fikirlerini de yayan Bruno, İsveç'de açlık ve sefalet içerisinde iken Venedik'li bir aristokratın daveti ile Venedik'e döner. Ancak aristokrat bir süre sonra Bruno'nun görüşlerinden rahatsızlık duyarak onu Engizisyon Mahkemesine şikayet eder. Bunun üzerine Giordani Bruno tam 7 yıl zindanda kalmış ve sorgulanmıştır. Kiliseye aykırı fikirlerinden vazgeçtiğini açıklaması halinde hayatının bağışlanacağı kendisine bildirildiği halde O, görüşlerinden asla geri adım atmamıştır. 08 Şubat 1600'de,
"Günahta direnen, pişman olmayan, inatçı, dik kafalı bir sapkın"
suçlaması ile ölüm cezasına çarptırılmıştır. O, inandığı ve doğruluğundan emin olduğu gerçeklerden vazgeçecek bir karaktere sahip değildir. Nitekim bunu kendi sözleri ile şöyle ifade etmektedir.
"Ne gördüğüm gerçeği gizlerim, ne de onu apaçık söylemekten korkarım. Bilim ve cehalet arasındaki savaşa her yerde katıldım. Bundan dolayı her yerde zorlukla karşılaştım. Cehaletin babaları olan resmi akademisyenlerin yanı sıra kalın kafalı çoğunluğun öfkesinde hedef olarak yaşadım."
Nihayetinde Engizisyon Mahkemesi Giordano Bruno'nun yakılarak öldürülmesine karar verdi. Kararı kendisine tebliğ eden engizisyon yargıcına Bruno şöyle seslenecekti:
"Bana ölüm emrini tebliğ ederken, benim ölümden korktuğumdan daha çok korkuyorsun."
Mahkemenin kararı, 17 Şubat 1600 yılında Roma'da Campo dei Fiori Meydanında uygulandı ve Giordano Bruno diri diri yakıldı. Bugün bu meydanda Bruno'nun heykeli gururla ve tüm asaleti ile durmakta ve insanlığa, bilime ve düşünceye gem vuran her kim olursa olsun ister kilise, ister kral, ister siyasetçi asla başarılı olamayacaklarını ve doğrudan taviz vermeyenlerin ise asıl ölümsüzlüğe ulaşarak insanlığa ışık saçmaya devam edeceklerini, haykırır gibidir.
Bruno yanıp küle dönüşürken, aslında yok olan, dayanaksız hurafelere dayalı yanlış inançlardır. Giordano Bruno, Kopernik'ten aldığı ateşi yeryüzüne yaymak için mücadele ederken korkusuzca işkencelere göğüs germiş ve nihayetinde yakılıp ölümü göze almıştır. Ancak tüm bunları yaşayıp ölüme giderken ne bir kurtarıcı aramış ne de Tanrı'dan medet ummuştur. O ne dünyayı kurtarmaya çalışır ne de ölümden sonraki bir yaşamdan medet umar.
"Tanrı, iradesini egemen kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini egemen kılmak için Tanrı'yı kullanırlar." Giordano Bruno.
Kaynakça: Timur Karaçay "Brunolar Yanmasın", Cumhuriyet Bilim Teknoloji Dergisi, 16/07/10
Hüsen Portakal, Küllerin Şöleni, Giordano Bruno, Cem Yayınevi, 2004, İstanbul
Gösreller: wannart.com / medium.com / muhendisbeyinler.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder