Bir Filozofun Kadınlara Dair Düşünceleri
Yazının başlığı benim gibi size de gülünç gelmedi mi? Bir anlam kargaşası olduğunu düşündünüz ya da bir hata. Ancak hiçbir hata yok. Batı felsefesinin kurucularından sayılan, büyük filozoflardan biri iddia etmiş bunu. Ciddi ciddi, kadınların erkeklerden daha az dişi olduklarını söylemiş. Tabi ki O'nun ardılları, yüzyıllarca bu söylem ile dalga geçmekten geri kalmamışlar.
Peki bu ifadeyi dile getiren filozofun aynı zamanda mantığın kurucusu olan Aristoteles olduğunu söylesem. Kadınlar işin içine girince mantık devre dışı kalıyor, diye düşünebilirsiniz. Sanırım; suçu sadece kadınlara atfetmek doğru olmaz. Tarihi koşullar ve Aristoteles'in kendi karakteri de kadınlara dair öne sürdüğü fikirlerde etkili olmuştur, mutlaka. Fakat, felsefe tarihine meraklı kadınların, Aristo'nun; hemcinslerine dair öne sürdüğü fikirleri duyduktan sonra O'nun isminin üzerini bir kalemle çizeceklerinden hiç kuşkum yok .
Aristoteles'in kendisine temel aldığı öncül şu; "Öteki eşi olmadan etkinlikleri olmayan şeyler çift çift birleştirilmelidir." Bu ifadeyi biraz açalım. Örneğin; yöneticinin varlığı, yönetilenlerin varlığını gerektirir. Aksi durumda bir yönetim faaliyetinden söz edilemez. Bunun doğada da geçerli olduğunu düşünen filozof, "Gereken şeyleri zekasıyla önceden görebilen biri, doğaca yönetendir." diyor. Bunu zihin-beden ikilemine uyarlayarak, bedeni aşağılıyor. Doğanın yöneten- yönetilen kuralını insanoğluna uyguladığında ise; erkek yöneten, kadın yönetilendir, diye ifade ediyor. Bu durumda, geleceği ön görme zekasına sahip olan, erkek oluyor.
Toplumun en küçük birimi olan ailede de doğanın kuralının geçerli olabilmesi için, yöneten bir erkeğe karşılık, yönetilen bir kadın ayrıca bir de köle olmasının gerekli olduğuna kanaat getiriyor. Bu yumuşak girizgahtan sonra Aristoteles'in kadınlara dair daha sert söylemlerine geçebiliriz:
Kadınlar; doğaları gereği eksik yaratıklardır. Daha soğukkanlı ve daha az dişidirler. Üstelik ömürleri de daha kısadır. Filozofa göre kadınlar; doğanın bir garabeti, evcilleştirilmiş bir hayvandan biraz daha iyi durumda olan yaratıklardır.
Peki, karşı cinslerine karşı böylesine korkunç fikirlere sahip olan bir adamın, özel hayatı nasıldı acaba? Aristoteles 37 yaşında iken, 17 yaşındaki Pythias ile evlendi, ki aralarındaki yaş farkının, ideal evlilik için son derece uygun olduğunu düşünüyordu. Ya da bu yaş farkına, felsefi bir kılıf uydurmuştu. Evliliklerinin mutlu mu mutsuz mu olduğuna dair bir fikrimiz yok. Ancak, kendisine evcil hayvan muamelesi yapılan bir kadının, evliliğinden mutluluk duyduğunu düşünmek, pek inandırıcı gelmiyor açıkçası.
Talihin yaptığına bakınız ki, bu evlilikten bir de kız çocukları oldu. O dönem Yunan toplumlarında, istenmeyen kız çocuklarının, kapının önüne bırakılarak ölüme terk edildiği bilinmektedir. Neyse ki filozofumuz o kadar katı yürekli değildi. Bilakis, eşi Pythias kendisinden önce vefat edince, annesi ile aynı adı taşıyan kızları Pythias'a bakma görevi Aristoteles'e kalmıştı.
Filozofun; ilk eşinin vefatından sonra Herpyllis isimli bir kadınla evlendiği, ancak öldüğünde ilk karısının yanına gömülmek istediği bilinmektedir. Ölümü sonrası ikinci eşini kahyasına emanet etmiş ve vasiyetinde şu gülünç ifadeyi kullanmıştır; "Tekrar evlenmek isterse, değersiz birine verilsin."
Bunlar da ilginizi çekebilir.
Kaynak:Aşkta Kaybeden Büyük Filozoflar A. Shaffer
Peki bu ifadeyi dile getiren filozofun aynı zamanda mantığın kurucusu olan Aristoteles olduğunu söylesem. Kadınlar işin içine girince mantık devre dışı kalıyor, diye düşünebilirsiniz. Sanırım; suçu sadece kadınlara atfetmek doğru olmaz. Tarihi koşullar ve Aristoteles'in kendi karakteri de kadınlara dair öne sürdüğü fikirlerde etkili olmuştur, mutlaka. Fakat, felsefe tarihine meraklı kadınların, Aristo'nun; hemcinslerine dair öne sürdüğü fikirleri duyduktan sonra O'nun isminin üzerini bir kalemle çizeceklerinden hiç kuşkum yok .
Aristoteles'in kendisine temel aldığı öncül şu; "Öteki eşi olmadan etkinlikleri olmayan şeyler çift çift birleştirilmelidir." Bu ifadeyi biraz açalım. Örneğin; yöneticinin varlığı, yönetilenlerin varlığını gerektirir. Aksi durumda bir yönetim faaliyetinden söz edilemez. Bunun doğada da geçerli olduğunu düşünen filozof, "Gereken şeyleri zekasıyla önceden görebilen biri, doğaca yönetendir." diyor. Bunu zihin-beden ikilemine uyarlayarak, bedeni aşağılıyor. Doğanın yöneten- yönetilen kuralını insanoğluna uyguladığında ise; erkek yöneten, kadın yönetilendir, diye ifade ediyor. Bu durumda, geleceği ön görme zekasına sahip olan, erkek oluyor.
Toplumun en küçük birimi olan ailede de doğanın kuralının geçerli olabilmesi için, yöneten bir erkeğe karşılık, yönetilen bir kadın ayrıca bir de köle olmasının gerekli olduğuna kanaat getiriyor. Bu yumuşak girizgahtan sonra Aristoteles'in kadınlara dair daha sert söylemlerine geçebiliriz:
Kadınlar; doğaları gereği eksik yaratıklardır. Daha soğukkanlı ve daha az dişidirler. Üstelik ömürleri de daha kısadır. Filozofa göre kadınlar; doğanın bir garabeti, evcilleştirilmiş bir hayvandan biraz daha iyi durumda olan yaratıklardır.
Peki, karşı cinslerine karşı böylesine korkunç fikirlere sahip olan bir adamın, özel hayatı nasıldı acaba? Aristoteles 37 yaşında iken, 17 yaşındaki Pythias ile evlendi, ki aralarındaki yaş farkının, ideal evlilik için son derece uygun olduğunu düşünüyordu. Ya da bu yaş farkına, felsefi bir kılıf uydurmuştu. Evliliklerinin mutlu mu mutsuz mu olduğuna dair bir fikrimiz yok. Ancak, kendisine evcil hayvan muamelesi yapılan bir kadının, evliliğinden mutluluk duyduğunu düşünmek, pek inandırıcı gelmiyor açıkçası.
Talihin yaptığına bakınız ki, bu evlilikten bir de kız çocukları oldu. O dönem Yunan toplumlarında, istenmeyen kız çocuklarının, kapının önüne bırakılarak ölüme terk edildiği bilinmektedir. Neyse ki filozofumuz o kadar katı yürekli değildi. Bilakis, eşi Pythias kendisinden önce vefat edince, annesi ile aynı adı taşıyan kızları Pythias'a bakma görevi Aristoteles'e kalmıştı.
Filozofun; ilk eşinin vefatından sonra Herpyllis isimli bir kadınla evlendiği, ancak öldüğünde ilk karısının yanına gömülmek istediği bilinmektedir. Ölümü sonrası ikinci eşini kahyasına emanet etmiş ve vasiyetinde şu gülünç ifadeyi kullanmıştır; "Tekrar evlenmek isterse, değersiz birine verilsin."
Bunlar da ilginizi çekebilir.
Kaynak:Aşkta Kaybeden Büyük Filozoflar A. Shaffer
Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir.Tüm Yazılar Creative Commons Al 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.
Aristo' nun deyimiyle, yöneten bir erkeğe, yönetilen bir kadın gerekliyse ve kadın erkekten daha az dişiyse, esas dişi erkek olmuyor mu? Bu durumda yöneten kadın, yönetilen erkek olmaz mı? :)
YanıtlaSilYazınızı okuduktan sonra, Aristo' nun öğrencisi Büyük İskender' in kadınlara bakış açısını anladım...
Metni okurken aynı şeyi düşündüm. Eğer bu Aristo'nun kullandığı bir cümleyse kendisi arasında çelişiyor demektir.
SilYine bir yarım erkeğin kalbi kırılmış :)
YanıtlaSilTamamen saçmalık başlı başına aptal bir düşünce
YanıtlaSilAristo sadece varlığın ana maddesi hakkında düşünseymiş keşke.
YanıtlaSilGayet mantıki buldum önermeleri.
YanıtlaSilAradan onca zaman geçti, şimdi de ben erkeklerin gelişimini tamamlamamış hayvan olduklarını düşünüyorum... Hatta bazıları gerçekten bunu kanıtlayan niteliksizlikteler! Eh siz kim olduğunu anladınız...
YanıtlaSilEmeğinize sağlık. İlgilenirseniz tavsiye ederim. https://edebifeylesof.blogspot.com/ Hayattaki her olgu hakkında bir çıkarımda bulunmak delilik midir? Buna delilik diyenin yaşamasındaki anlam nedir?
YanıtlaSilne kızıyorsunuzki,freud de böyle düşünüyordu
YanıtlaSilisimlerin önemi yok zaten öyle olması gerekiyor.
Silisimlerin önemi yok zaten öyle olması gerekiyor.
Sil